13. İstanbul Moda Konferansına CEO’muz İsa Dal Konuşmacı Olarak Katıldı

13. İstanbul Moda Konferansına CEO’muz İsa Dal Konuşmacı Olarak Katıldı

Bloomberg HT medya sponsorluğunda düzenlenen 13. İstanbul Moda Konferansı, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) ev sahipliğinde 8 Ekim tarihinde gerçekleştirildi.

Salgın nedeniyle online olarak gerçekleştirilecek organizasyonun bu yılki teması “Fashion’s Wake Up Call” olarak belirlendi.

Hazır giyim ve tekstil sektörünün bütün tedarik zinciri halkalarını bir araya getirmeyi hedefleyen konferansta, Türkiye’de ve dünya’da markalaşma, yeni dünya düzenindeki hazır giyimin paylaşımı başarı öyküleri, dünya’da global tedarik ve ekonomik geleceğimiz gibi konular ele alındı.

8 Ekim Perşembe günü başlayan konferansın açılış konuşmasını ev sahipleri Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Karasu ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gültepe gerçekleştirdi.

Konferansın ikinci gününde ise uluslararası markaların yanı sıra yerli markaların da aralarında bulunduğu 40’a yakın alım grubunun temsilcileri bu kez sanal ortamda firmalarla buluştu.

Hazır Giyim ve Tekstilin Metaformozu oturumunun moderatörü Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu:

Bilgi yoğun. Tekstil her çağında başarının olmazsa olmaz şartı: üstün ARGE, ÜRGE ve inovasyon yeteneğidir.

Hayatımın son 30 yılı, Türk tekstil ve hazır giyim sanayinin en önemli eksikliğinin; zayıf karnının ARGE, ÜRGE inovasyon yeteneği eksikliği olduğunu anlatmakla geçti. Sonuç genelde başarısızlık olsa da istisnalar da var. İşte o istisnalardan biri olan Evteks firmasının sahibi, sayın İsa Dal. Bakalım bize bu konuda neler anlatacak.

İsa Dal (Evteks Tekstil CEO’su):

Hocam çok teşekkür ederim. Biz bu yaşlara, bu yıllara sizlerin vermiş olduğu buradaki çok değerli diğer konuklarımızın, el vermiş olduğu ilhamlar sayesinde buralara geldik. Sanayi yönünden de öncelikle ben bu mesajı vermek istiyorum, hepinize bi müteşekkiriz bu anlam da. Hocam yaklaşık 30 yıldır ben tektsil üretimin içindeyim. Kariyerim bu şekilde başladı. Acemi, çaylaklık döneminde, müşterilerle birlikte masaya oturduğumuz zaman bize mutlaka şu soruyu sorardı: “Yeni ne var“. Yani, “yeni ne var” sorusunu açıkçası cevabı bulabilmek benim en önemli sorunlu şeylerimden birisi oldu. Kafamı karıştıran konulardan birisi oldu. Çünkü yeni ne var; yeni renk koyarsınız, yeni desen koyarsanız, yeni kumaş geliştirmişsinizdir, ürün koyarsınız vesaire. Ama bu ürünleri alıp yan tarafa gittiği zaman (yan taraftaki fabrikaya) bundan sonraki aşamada soru şu oluyor: “Fiyatı ne kadar!”

Yani fiyatla ölçülebilen bir birim noktasına geldiği zaman açıkçası şansımızı kaybediyoruz. Yani bu ülke içerisindeki rakiplerimiz olabilir ya da yurtdışındaki rakiplerimiz olabilir. Burada onlara üstünlük sağlayacağımız en önemli konu da yenilikçilik. Bu anlamda birim değeri farklı olan yenilikçilik zinciri oluşturmamız gerektiğinden yola çıkarak bir sistem oluşturmak gayretinde bulundum. Bu serüvende bahsettiğim gibi 20- 25 yıl önce başlıyor. İnsanı ve çevreyi ön planda tutan, sürdürülebilir kaynakların kullanıldığı bir arayış için de oldum. Bu çözümleri alt alta listelendikten sonra yeniliklere zemin oluşturacak bilgi ve malzeme arayışı içine girdik. Bu sistemi oluştururken en temel desteği akademiden aldık. Ancak yolculuğumuzun en zor kısmı da bu oldu. Çünkü üniversite, sanayinin ciddiyetine, sanayi ise üniversitenin samimiyetine maalesef inanmıyordu. Bu paradigmayı kırmak pek kolay olmadı ve bundan dolayı da açıkçası bende üniversitenin içine girmek zorunda kaldım ve çok da iyi oldu. Değerli hocalarımıza zaten sizleri bu şekilde tanıdık ve şu anda halihazırda Pamukkale Üniversitesi ile çalışmalarımız devam ediyor. Bende aynı zamanda akademiyle öyle bir temas etmişiz ki Haliç Üniversitesinde öğretim görevlisiyim ve umarım önümüzdeki sene de doktoramı tamamlamış olacağım. (Tabii bu yaştan sonra diyeyim.)

Şimdi ardından gelen fuarlar, sempozyumlar, konferanslar, interdisiplinler, multidisiplinler, işbirlikleri derken yenilik için oluşturmamız gereken bilgi ve malzemeleri bir araya getirmiş olduk. Sonrasında sıra bu bilgi ve materyalleri yine ve birlikte yenilikleri oluşturmak oldu. Hepsini hallettiniz diyelim, sabırla yürütmemiz gereken bir süreç bizi bekliyordu. Bu süreci tamamladınız ve müşterinin sorununa bulduğunuz çözümün halen ilgisini çekiyor olduğu ümidiyle doğru sunum yöntem değil de, ürününüzü ticaretleştirmeye başlıyorsunuz. Ki, en önemli sorunlardan birisi bu:  Ticaretleştirebilmek. Hocam siz bunu çok daha yakinen biliyorsunuz. ARGE sürecinin en zorlu yolculuklarından birinde burada yaşıyorum sanırım. İnancımızı yitirmeden sürekli yeni bir yol deneyerek ilerlememiz gerekti. ARGE sürecini tamamlayan projelerimizin ticarileştirme hedefine ne kadar ulaşamamıştı olsakta, bu çalışmalar bize 2016’da Üniversite Sanayi İşbirliği alanında İhracatın Gizli Şampiyonu ödülünü kazandırdı. 2017’de de b u inovasyonlarla TİM KOBİ Özel Ödülü aldık İnovalig’de. 2018’de İstanbul Sanayi Çevre Ödülü ve ardından da Ekonomi Zirvesinde İstanbul Altın Değerler Ödülü’ne layık görüldük ki bu bizim için tamam en ARGE’mizi özkaynaklar yaptığımızı düşünürsek en büyük motivasyon kaynağı oldu ve çalışmalarımızı bu şekilde devam ettik. Bu geliştirmiş olduğumuz ürünlerini ticarileştirme aşamasında en kuvvetli sorun “fonksiyonuna ilişkin şüphenin anlatılması”. Yani konvansiyonel ürünleri yenilikçilikle ikame edebilmek, gerçekten en önemli sorun.

Burada bir anekdotumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu geliştirmiş olduğumuz antibakteriyel, antiviral vs. %100 pamuklu, sürdürülebilir, ekolojik vesaire ürünümüzü Almanya’da müşterimize tanıtmaya gittik. Spor tekstili üretimi, toptancılığı yapıyor kendisi. Ve dedim ki bakın sizin burada raflarda asılı birçok sentetik ürünleriniz var; mikroplastiktir vs. bir çok çevre kirliliğine sebebiyet oluyor ve sürdürülebilirliği de bazı noktalarda soru işareti. Biz %100 pamuklu bir ürün geliştirdik ve böyle böyle özelliklere sahip bu konuyla ilgilenir misiniz?

Yani sunumumuza, sonucuna hayran kaldı. Ancak şöyle bir soru sordu: “Peki ben buradaki depomda duran 10 milyon euroluk stoğu ne yapacağım?”

Ve yıllardır müşterilerimize bazı sorunları, bunları anlatıyoruz. Ya pamuklu da olmaz, böyle olur vesaire gibi. Bunları nasıl ikna edeceğiz? Şimdi en karşılaştığım, en ciddi duvarlardan birisi de, engel buydu. Nasıl anlatacaksınız yani? Yenilikçiliğin konvansiyoneli ikame etmesi ihtiyaç dahilinde olsa bile statükoyu kırmanız gerçekten çok çok zor. Ancak bunu iğneyle böyle kuyu kazar gibi yavaş yavaş yapmanız / yapmamız gerekiyor.

Şöyle, konumuz “Medikal Tekstiller, Hazır Giyim Tekstilin Metamorfozu” olduğu için bir hikaye mi, yine bir kısa anektotumu anlatmak istiyorum. 2014-2018 yıllar arasında çok ciddi seyahat dönemim oldu. Yani fuar, yurtdışı fuarları. Yılda 16 fuara katılıyoruz vesaire. Ben her fuar ziyaretinde (yani Amerika’da olsun Çin’de olsun) her dönüşümde hasta oluyordum. Yani pinomaniye varan bir rahatsızlık yaşıyordum.

Ne yaptım ben; bunu nasıl çözebilirim? İşte klima sistemlerini vs. incelerken dedim ki “ya ben bu işi maske ile çözerim, geliştiririz teknoloji ile” Ve bir maske geliştirdik. Bundan 3- 4 yıl önce olan bir hadise ve ben hastalıklardan kurtuldum. Yani sonunda zatürreye kadar giden rahatsızlıklarımdan kurtuldum. Bunu da maskeyle çözdüm. Şimdi tabii 2019 yıllarında biz müşterimize fonksiyonel ürünlerimizi anlatırken yaşadığımız zorluklar da işte anti viral, anti bakteri vs ilgisini çekmezken birden ilgi odağı olmaya başladık. Ben Ocak ayında, ilk epidemiden bahsedilirken, pandemiye geçmeden, geliştirmiş olduğunuz maskeleri, eşe, dosta, arkadaşlarımıza ve birçok sağlık kurumuna bilabedel dağıttım. Ondan sonra bir baktık Mart ayında bu anons yapıldı. O zaman Türkiye’de ilk vakanın anonsu… Maske üreticisi olarak bulduk kendimizi. Ve tabii bununla beraber ayrı bir serüven daha başlamış oldu.

Ve Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği olarak da bize de böyle bir sosyal sorumluluk bilinçi içerisinde (sivil toplum kuruluşuyuz) sosyal sorumluluk görevi ve vazifesi yüklendi. Ve sağolsun Başkanımızın, burada ön ayak olması ve bizleri cesaretlendirmesi ile beraber bakanlığımız için bilabedel, 3 milyondan fazla maske üretim yaptık ki sabah bakanımızda sağ olsun bu konuda bizi tekrar onu onare ettiler.

Evet yani Mart ayının başında bu karşılaşmamızla beraber; etik üretim ve dürüst üretimi de aslında görmüş olduk. Çünkü burada ortaya konulan sayın hocam da birçok paylaşımlarında da buna değindi. Yani koruyuculuk yok, (Çağlar hocam da aynı şekilde) bunun koruyuculuğu yoktur. Böyle toplum açıkçası çok ciddi yanıltıldı. Sadece biz değil aynı zamanda uluslararası toplumda da ciddi bir konuda kirlilik vardı. Avrupa Birliği ilk yaptığı iş CE belgesi zorunluluğu kaldırdı ve ardından şu ayrımı görmeye başladık: FPP2 ve N95 tipi maskelerin, (cerrahi maske, yüzde 95 partikül filtrasyonu olan vs. ayrıntıya girmeyeceğim) bunların yanısıra yeni bir kavramın oluştuğunu gördük. Toplum maskeleri. (Yani kamu yönetim mask istediğimiz) Bu bez maskeler, tekrar kullanılabilir maskeler ki bunu gerçekten çok önemsiyoruz. Standartların tanımı her ülke farklı zaman dilimlerinde yaptılar. Yani açıkçası buna Avrupa’da hazır değildi, Amerika da hazır değildi bunun ilgili. Ve zamanla, içerisinde Fransa’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın, Türkiye’nin hatta farklı zamanlarda yayınlamış oldukları standardizasyonda bir kavram oluşmaya başladı. Son Avrupa Birliği’nin halen Temmuz-Ağustos aylarında güncellediği CWE var. Orada tip 1, tip 2 şeklinde tanımlıyor.

Şimdi birinci dalga bitti diyoruz. 2. dalgaya doğru geri gelince 1. dalganın bitiminde açıkçası sektörün elinde çok ciddi anlamda kişisel koruyucu ekipman kaldı. Yani bir arz-talep fazlası varken arzın karşılanamadığını dönemde. Şu anda arz fazlası ve talebin azlığı var. Ama şu anda ikinci dalgayla beraber ki Avrupa’da maalesef buna ciddi şahit oluyoruz? Talebin tekrar artmaya başladı. Yani bu da şunu gösteriyor; Yani bizler geliştirmeye devam edeceğiz, bizler araştırmaya devam edeceğiz. Yani 20 21’de bu aşı meselesi çözülmediği sürece Covid-19 tehdit etmeye devam edecek bizleri ve gelecekte de dünyayı Covid-19’a benzer nasıl bir tehdidin beklediğini bilmiyoruz. Çünkü hazırlıksızdık ve hazırlıksız yakalandık ve (Çağlar hocamın dediği gibi) bilinmeyen birçok şey var ve ne zamanda, tekrar hazırlıklı mı yakalanacağız bu da soru işareti! Bizimde hazır olmamız lazım, her koşula karşı. Önümüzde çok ciddi bir tehdit var; o da çevre ve iklim değişikliği. (Çağlar Hoca’nın da işaret ettiği gibi).

Bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim. Hemen toparlıyorum hocam. Ülke sularımızda biliyorsunuz, yapılan araştırmaya göre yüzde 80’inden fazlasında mikroplastik içeriyor. Balıklarımızda, yani bizlerde dolayısıyla mikroplastik alıyoruz. Ve plastik atıkları, ülke-toplumumuzun atıkları; sadece bizim denizlerimize değil dünyada bir 7. kıtayı oluşturmuş durumda ve maalesef şunu görüyoruz ki bu son dönemde üreticinin üretmiş olduğu maskeler, kişisel koruyucu ekipmanlar, bu yedinci kıtaya da aynı zamanda ciddi anlamda katkı sağlamaya başladı ki burada da önemli bir çözüm üretilmesi gerekiyor ve bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Çünkü artık gelecek orada. Sadece biz üreticiler değil, tüketicilerin de bu zincirin bir halkası olarak gerçeğiyle hareket ederek sürdürülebilir bir gelecek için daha yenilikçi çözümler üretmeliyiz. Bunu talep etmeliyiz ve uygulamalara fırsat vermeliyiz.

Covid-19’a hazırlıksız yakalanmış olabiliriz ancak yenilikçilik metamorfozuna inandığımız ve takip ettiğimiz sürece gelecekte yeni ne var sorusuna cevabımız hazır olacaktır.

Çok teşekkür ediyorum, çok ilham verici bir toplantı oluyor, çok sağolun.

Oturumun tamamını seyretmek için:

TR: https://www.youtube.com/watch?v=819VSs_ssMc

ENG: https://youtu.be/E0u_I0ejeUA